Dr. Şule Aktaç'ın kaleminden
Kemik Sağlığında Magnezyumun Önemi
Milattan önce ikinci yüzyıldan itibaren termal suların Akdeniz bölgesinde hidroterapötik amaçlarla kullanıldığı bilinmektedir. Bununla birlikte su tüketimiyle sağlık ve sindirime ilişkin ilk epidemiyolojik bulgulara ancak yirminci yüzyılda ulaşılabilmiştir.
Maden suyu; mineraller, eser elementler ve diğer bileşenlerdeki içeriği ile kaynağındaki saflığı ve iyileştirici özellikleri itibarıyla karakterizedir. Bu karakterizasyon klinik ve farmakolojik incelemeler sonrasında resmî olarak kabul edilip belgelenir.
Kimyasal elementlerin yoğunluğuna bağlı olarak yapılan farklı su sınıflandırmaları vardır. Bunlardan hidrolojik tanımlama ihtiyaçlarına en yakın ve görece en sade yaklaşım Marotta ve Sica'nın sınıflandırmasında ifadeye kavuşmuştur. Marotta ile Sica’nın sınıflandırması, aşağıdaki listede görüleceği üzere maden suyunun ihtiva ettiği biyolojik ve iyileştirici etkilerle sonuçlanan baskın kimyasal elementlere dayanmaktadır:
Ayrıntılı bakteriyolojik bir analizin zorunlu olmadığı bir bilgi, tüketicilere gereksinimlerini en iyi karşılayan suyun seçiminde rehberlik eder. Bu çerçevede “mikrobiyolojik olarak sağlıklı su” kelimeleri yeterlidir. Bu “mikrobiyolojik olarak sağlıklı su” ifadesi suyun steril olduğu anlamına gelmez ancak ana kirlilik göstergelerinin bulunmadığını, doğal bakteri florasının ise bulunduğunu ifade eder.
Maden suyu şişesinin üzerindeki etiket şişelenmiş maden suyunun doğru bir şekilde saklanması için bazı temel kuralları bildirir: “Serin, kuru, temiz ve kokusuz bir yerde, ışık ve ısı kaynaklarından uzak tutulmalıdır.” Ayrıca bazı maden suyu şişe etiketlerinde de bulunabilecek şu bilgileri de tüketicilere hatırlatmakta yarar vardır:
Mineral içeriği çok düşük olan sular piyasadaki suların %9'unu oluşturur. Mineral içeriği çok düşük olan maden suları idrar söktürücü (müdrir) etkiye sahiptir, bu nedenle idrar yolu taşlarını düşürmede etkilidir; böbreklerin ürik asit temizleme işini kolaylaştırır; formülasyonunu değiştirmediği için süt tozu seyreltmesi için uygundur, kullanılabilir; düşük sodyum içeriği nedeniyle hipertansiyonda da etkilidir.
Düşük mineral içeriğine sahip sular, piyasadaki maden sularının %65'ini oluşturmaktadır. Bu suların idrar yapımını artırıcı etkileri vardır; ürik asit ve üreik nitrojen (azot) süzme ve arındırmasını kolaylaştırdıkları için böbrekte taş oluşumunun engellenmesinde etkilidir. Keza süzme ve arındırma işlemini desteklemesi sayesinde kanda ürik asit düzeyinin yükselmesi sonucunda eklemlerde ürat birikiminin neden olduğu metabolik bir hastalık olan gutun (damla hastalığının) oluşmaması üzerinde de etkilidir.
Orta Mineral İçerikli Sular ve Yararları
Orta mineral içerikli sular, piyasadaki maden sularının %20'sinden oluşturmaktadır. Fiiliyatta tezahürleri ve etkileri itibarıyla düşük mineralli sulara benzerler ancak idrar söktürücü etkileri kuru kalıntı miktarıyla ters orantılıdır
Mineral Tuzları Bakımından Zengin Sular ve Yararları
Mineral tuzları bakımından zengin sular, piyasadaki maden sularının %6'sından ibarettir.
Maden Sularına Biyolojik Etkinlikleri Üzerinden Bakarsak…
Biyolojik aktivitelerine göre maden suları; idrar söktürücü sular, katartik sular ve anti-flojistik özelliklere sahip sular şeklinde üç grupta sınıflandırılabilir. Farklı yaş ve sağlık koşullarına sahip insan gruplarında içme maden suyu tedavisinin sonuçları üzerine hastalar ve hasatlıklar (klinik) ile bulaşıcı ve salgın hastalıklar (epidemiyolojik) çerçevesinde çeşitli ve çok sayıda çalışma yürütülmektedir.
Bikarbonatlı sular asit salgısını nötralize edebilir, mide boşalmasını hızlandırabilir, mide peptitlerinin (gastrin ve endorfinler gibi) salınımını tetikleyebilir. Hidroklorik-peptik hipersekresyon ve gastroözofageal reflü hastalığında etkindir, iyigelir. Bikarbonat suları, dekompanse diyabette metabolik asidozu nötralize eder.
Sülfatlı sular bağırsak hareketliliğini uyarır ve esas olarak kronik basit kabızlığa iyigelir, aslında ozmotik etkiye sahiptirler ve sülfatın endokrin-parakrin sistem hücreleri üzerindeki etkisinden dolayı CCK salınımını kolaylaştırarak bu etkinliğin gerçekleşmesini sağlar. Safra için mesane hipokinezisi, safra kumu, kolesistektomi sonrası sendromunda sülfat-bikarbonat suları kullanılır. Katyon Mg'deki zenginlik, Oddi sfinkter üzerindeki rahatlatıcı etkisi sayesinde onikiparmak bağırsağına safra akışını uyaran madde olan kolagogu artırır, safra salımını kolaylaştırır. Sülfürlü ve bikarbonatlı sular diyabette etkilidir. Özellikle kükürtlü sularla tedaviden sonra glisemi, polidipsi ve poliürinin azalması ve insülin ihtiyacının azalması gözlemlenmiştir.
Klorür-sodyum suları (tuzlu sular) bağırsak peristalsisi ile su ve elektrolitlerin bağırsak salgısını uyarır. Biliyer sekresyonu ve duodenuma safra girişini artırarak koleretik ve kolagog etkisine sahiptirler. Basit kabızlık, irritabl kolon, biliyer patolojide kullanılırlar.
Kalsiyum açısından zengin maden suları, kalsiyum gereksinimi arttığında (çocuklar, hamile kadınlar, menopoz, yaşlılık, osteoporoz) kullanılmakla birlikte son çalışmalar kalsiyumun hipertansiyonu da önleyebileceğini düşündürmektedir.
Magnezyum suları esas olarak katartiktir (müshil); son çalışmalar aterosklerozu (damar sertliği) önleyebileceklerini de göstermektedir. Âdet öncesi sendrom, menopoz sonrası osteoporoz gibi gebelik, doğum ve jinekolojik patolojilerde faydalıdırlar. Demirli sular sideropenik anemi ve hipertiroidizmde etkilidir.
Karbondioksit; maden suyunun oksidasyonunu önlediği, bakteriostatik özelliklere sahip olduğundan bakteri üremesini sınırladığı, hareket kabiliyetini ve mide salgısını artırarak sindirimi kolaylaştırdığı ve su tat tomurcukları üzerindeki hafif anestezik etkisi nedeniyle daha fazla susuzluk giderici özelliği sağladığı için avantajlıdır.
Son yıllarda, işlenmiş gıdaların tüketimindeki artış, günlük ortalama magnezyum alımının 410'dan 300 mg ve daha aşağı seviyelere düşmesine yol açmıştır: Popülasyonların önemli bir kısmı önerilen miktarların altında alımlara sahiptir. Bu sebeple kronik gizli magnezyum eksikliği riski altında olunabilir. Magnezyum açısından zengin maden sularının düzenli olarak tüketilmesi, magnezyum gereksinimlerinin karşılanmasına önemli bir katkı sağlayabilir. Maden suyu hafif bir yemekle tüketildiğinde magnezyum emilimi ve tutulması daha da arttığı belirlendiğinden, magnezyum biyoyararlanımı üzerindeki öğün etkisinden yararlanmak için maden suyunun yiyeceklerle birlikte tüketilmesi özellikle önerilir.
Maden suları antioksidan, hipokolesterolemik aktiviteye sahiptir ve kalsiyum metabolizmasını etkileyebilir. Örneğin kükürtlü maden suyunun sırasıyla hem tavşanlarda hem de sıçanlarda antioksidan özelliklere sahip olduğu ve oksidatif savunma mekanizması üzerinde olumlu bir etki gösterdiği bulgulanmıştır. Magnezik-sülfat-kükürtlü kaynak maden suyunun çok iyi bir hipokolesterolemik aktiviteye ve oksidatif lipid hasarına karşı koruyucu bir etkiye sahip olduğu da çeşitli araştırmalarda gösterilmiştir. Kalsiyum içeren suyun içilmesi, serum kalsiyumunu arttırır ve paratiroid hormon salgılanmasını engeller. Ancak sonuçlar su mineralizasyonunun tipine bağlı olarak değişmektedir.
Maden sularının biyokimyasal etkileri üzerine yapılan çalışmaların çok az olduğunu belirtmek gerekir. Yapılan çalışmada, farelerde tuzdan zengin maden sularının kolesterolün safra asitlerine dönüşümünü ve ardından salgılanmasını arttırdığı öne sürülmüştür. İnsanlar üzerinde yapılan benzer çalışmalar, çoğunlukla gazlı bikarbonatlı maden suları olmak üzere çeşitli maden sularının lipoprotein seviyeleri üzerinde önemli etkileri olduğunu bildirmiştir.
Yeterli su alınması ve özellikle doğal maden suyu içmek daha yüksek diyet kalitesi ile ilişkilidir. Fransa'da yapılan araştırmada daha fazla maden suyu tüketen kadınların daha sağlıklı gıda seçeneklerine yöneldikleri, bu sayede daha yüksek diyet kalitesine ve daha az enerji yoğun diyetlere (ör. meyve ve sebze ağırlıklı ve daha az yapay şeker içeren) sahip oldukları gözlemlenmiştir. Ayrıca Fransız popülasyonunda yapılan çalışma mikro besin alımı ile su alımı arasında pozitif ilişki olduğunu göstermiştir. ABD'deki “Ulusal Sağlık ve Beslenme İnceleme Çalışması” ayrıca gıdalardaki toplam su, sade su ile diyet ve serum mineralleri, vitaminler ve karotenoidler arasında pozitif bir ilişki olduğunu kanıtlamıştır. Diyet, özellikle menopoz sonrası kadınlarda kronik ve KVH için risk faktörlerinin ortaya çıkmasını geciktirebilir. Bu sebeple diyetin temel bir bileşeni olarak su alınması dikkate alınmalıdır. Deneklerin açlık serum glukoz konsantrasyonunda belirgin bir düşüş gösterdiği çalışmada, bu azalma, lipid metabolizması ve glikoz arasındaki ilişkiyi göstermekte ve çalışılan karbonatlı sodyumdan zengin su tüketiminin CVD ve metabolik sendromun önlenmesinde faydalı bir rol oynayabileceğini düşündürmektedir.
Maden suyu içme tedavisinin insanlar üzerinde yararlı sağlık etkileri olduğuna şüphe yoktur. Bu bulguları destekleyecek birkaç biyokimyasal çalışma da yayınlanmıştır. Bununla birlikte biyokimyasal raporlar, termal hidropininin sağlık üzerindeki etkisini ele almak için herhangi bir bilimsel teori sağlamak için henüz oldukça yetersizdir ve daha titiz bilimsel çalışmalara ihtiyaç olduğu kesindir.
Ayrıca maden suyu içme tedavisi sırasında bazı olumsuz sağlık etkilerinin de gözlendiği gerçeği göz ardı edilemez ve biyokimyasal yaklaşımla bu konu daha fazla araştırılmalıdır. Literatürdeki veriler, insan tüketimine yönelik doğal mineralli suların avantajları kadar dezavantajlarını göstermektedir. Doğal maden suyunun kaynağında saf olması ve dezenfeksiyon işlemlerine tabi tutulmaması nedeniyle genel olarak organoleptik açıdan daha memnuniyet vericidir.
Doğal maden suyu -özellikle polietilen tereftalattan (PET) yapılmış olanlar- şişeleme kaplarından salınan kalıntılar içerebilir. Bu türden malzemeyle şişelenmiş maden suları başta olmak üzere saklama depolama koşulları özenle uygun şekilde oluşturulmalıdır. Zira şişelenmiş maden suyu, aylarca uygun olmayan yerlerde veya sıcak yahut şüpheli hijyen koşullarında muhafaza edilirse muhtevasında insan sağlığına zararlı mikroorganizmalar gelişebilir veya maden suyunun kaynağındayken muhtevasında bulunan organoleptik özellikler kaybolabilir. Nitekim depolama koşulları uygun olmadığında plastik şişelerin mikrobiyal üremeyi destekleyebileceği kanıtlanmıştır.